Türkçenin Renk Yelpazesi

Türkçenin, renkleri adlandırmada en zengin dillerden biri olduğunu biliyor muydunuz? Bilhassa, doğal motiflerden esinlenerek oluşturulan onlarca renk ismi, dilimizin engin ifade ufkunu apaçık ortaya koyuyor. Bu yazımızda, tanımlar ve örnek cümleler üzerinden Türkçenin renk yelpazesinden kesitler sunacağız.

Renkler bir bakıma yaşamdaki çeşitliliğin dışa vurumu. Doğanın farklı titreşimlerde kendini ifade edişinin en somut göstergeleri. Bu namütenahi tezahür, renkleri birbirinden ayrıştırıp isimlendirme çabamızın temelini teşkil ediyor. Şimdi, bu çeşitliliği mercek altına alıp Türkçenin renk yelpazesine biraz daha yakından bakalım.

Fındık rengi, fındıkkabuğu ve Arapça kökenli olan fındıki sözcükleri, fındık kabuğunun rengini andıran bir tür kahverengiyi betimlemektedir. Örnek bir cümle üzerinden fındık rengi birleşik sözcüğünün kullanımını irdeleyelim: “Bilyelerini saklamak için fındık rengi küçük bir ahşap kutu yaptırmıştı.”

Turkuaz, turkuaz mavisi, turkuaz yeşili ya da Farsça kökenli firuze gibi sözcükler, yeşile çalan mavi renge işaret ederler. Turkuaz mavisi birleşik sözcüğünün cümle içindeki kullanımına bakalım: “Zirveye ulaştıklarında berrak, turkuaz mavisi bir gökyüzü karşıladı onları.”

Camgöbeği de tıpkı turkuaz gibi yeşile çalan mavi rengi anlatsa da bu iki renk arasında ince bir ayrım olduğu aşikâr. Selim İleri’den bir alıntıyla camgöbeğinin kullanımını pekiştirelim: “Camgöbeği bir ışıkla fosfor beyazı başka bir ışık, ilki uzunlamasına, ikincisi enlemesine yanıp sönebilir.” Dikkat ederseniz bu alıntıdaki fosfor beyazı ifadesi de beyazın bir tonuna işaret ediyor. Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunmayan fosfor beyazı ifadesinin nasıl bir beyazı temsil ettiğini sizin hayal gücünüze bırakıyoruz.

Çivit rengi, çivit mavisi ve çivit sözcüğüne Arapça bir ek getirilerek oluşturulan çividî sözcükleri bir tür koyu mavi rengi tasvir etmektedir. Necip Fazıl Kısakürek’ten bir alıntıyla çivit rengi sözcüğünün kullanımını örneklendirelim: “Evimin önündeki çivit rengi göl ve etrafındaki sisli dağlar, İstanbul’la arama aşılmaz bir mesafe katmış gibi geliyor bana…”

Arapça kökenli eflatun ve eflatuni ile lila rengi gibi sözcükler, açık mor renge işaret ederler. İmran Tohumcu’dan bir alıntıyla lila rengi sözcüğünün örnek kullanıma bakalım: “Lila rengi duvarlar, lila rengi eşyalar, tam karşısındaki duvara monte edilmiş orta boy bir kütüphane…”

Kimyon rengi ve Arapça kökenli kimyoni sözcükleri, kimyon bitkisinden elde edilen baharatın kahverengiye çalan yeşil rengini betimler. Örnek bir cümle üzerinden kimyoni sözcüğünün kullanımını görelim: “Göz alıcı gala elbisesini, Hint köylü kadınların dokuduğu kimyoni bir kumaştan diktirmişti.” 

Limonküfü sözcüğü, limonun üzerinde zamanla oluşan küfün renginden hareketle yeşile çalan maviyi tasvir eder. Haldun Taner’den bir alıntıyla bu sözcüğün kullanımını örnekleyelim: “Yüzü büsbütün küçülmüş, limonküfü bir renk almış.”

Menekşe rengi, menekşe çiçeğinin mora çalan rengini betimler. Bu sözcüğün kullanımına yönelik örnek bir cümleye bakalım: “Cızıltıyla yanıp sönen neon lambasının zayıf ışığında, gözleri menekşe rengine dönüyordu.”

Tarçın rengi ve Farsça tarçın sözcüğüne Arapça bir ek getirilerek oluşturulan tarçıni sözcükleri, tarçın kabuğunun sarı ile kahverengi arası rengini tasvir eder. Tarçıni ile ilgili örnek cümlemizi okuyalım: “Eskiciden aldığı antika koltukları kadifeden tarçıni bir kumaşla kaplatıp satılığa çıkardı.”

Yavruağzı, kavuniçi ile pembe arası bir rengi belirtir. İnci Aral’dan bir alıntıyla bu sözcüğün kullanımını örneklendirebiliriz: “Kadının üstünde yavruağzı, keten bir takım giysi var.”

Yavruağzını tanımlarken kullandığımız kavuniçi, pembeye çalan sarı rengi betimlemektedir. Dolayısıyla yavruağzı ve kavuniçinin birbirine hayli yakın renkler olduğunu söyleyebiliriz. Örnek bir cümle üzerinden kavuniçi sözcüğünün cümle içindeki kullanımına bakalım: “Hükûmet konağının ikinci katında, duvarları kavuniçi, izbe bir odada saatlerce bekledi.”

Saman rengi ve saman sarısı sözcükleri, samanın açık soluk sarı rengini anlatır. Adalet Ağaoğlu’ndan bir alıntı yaparak saman sarısı sözcüğünün cümle içindeki kullanımına bakalım: “Beyaz ipek pantolon, kavuniçi ipek gömlek giyinmiş; saçları saman sarısı, teni pembe.” Dikkat ederseniz bu cümlede az önce işlediğimiz kavuniçi de kullanılmış.

Son olarak narçiçeği sözcüğü, nar çiçeğinin parlak kırmızı rengini tasvir ederken kullanılır. Ahmet Muhip Dıranas’tan bir alıntı yaparak bu sözcüğün kullanımını irdeleyelim: “Bu anda narçiçeği elbiseli kadın belirir.” Bu ve bundan önceki örnek cümleler, renklerin daha ziyade insanların giyim kuşamlarını, fiziksel özelliklerini ve ayrıca mekânları ve nesneleri tasvir ederken kullanıldığını gösteriyor. Hâl böyleyken renkleri gerek somut gerekse de soyut manada insan yaşamının hemen her katmanına nüfuz etmiş olağanüstü bir fenomenin yansımaları olarak görebiliriz. Hiç şüphesiz, çok zengin ve köklü bir kültürel miras üzerinde inşa edilen Türkçe, bu görsel şöleni isimlendirme konusundaki en mahir dillerden birisi. Bu yazıda değindiğimiz ya da değinmediğimiz renklerle ilgili yorumlarınızı aşağıya yazabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir