Az Bilinen Fiiller 2

Bu yazımızda, tanım ve örnek cümleler üzerinden dilimizde anlamları az bilinen fiilleri irdelemeye devam edeceğiz. En genel ifadeyle iş, oluş ve hareket bildiren sözcükler olarak tanımlayabileceğimiz fiiller, cümlenin en önemli bileşenlerindendir. Zaman zaman fiil yerine eylem sözcüğü de kullanılabiliyor. Dilerseniz vakit kaybetmeden yazımızın detaylarına geçelim.

İlk fiilimiz olan hayıflanmak, “acınmak, üzülmek” gibi anlamlar barındırıyor. Falih Rıfkı Atay’dan bir alıntı yaparak bu sözcüğün cümle içindeki kullanımına daha yakından bakalım: “Selânik’i Türk elinde görebilecek miyim, diye hayıflanıyordu.” İlave bir bilgi olarak yazıklanmak ve hayıflanmak fiillerinin anlam bakımından birbirlerine hayli yakın olduklarını söylemek mümkün. Yazıklanmak fiilinin kullanımına yönelik Sevinç Çokum’dan bir alıntı yapalım: “Tomruğu suya düşenin yazıklanması tomruğa dert olur mu, o almış başını gidiyor işte.”

İkinci fiilimiz muştulamak. “Sevindirici haber ve müjde” gibi anlamlara gelen muştu sözcüğünden türetilmiş olan muştulamak, “müjdelemek” anlamında. Melih Cevdet Anday’dan bir alıntı yapalım: “Bütün falcılar bize geleceğimizdeki mutluluğu muştularlar.” Zaman zaman muştulamak, edilgen bir yapıda muştulanmak olarak da karşımıza çıkabiliyor. Bunu örneklendirelim: “Oysaki kâhinler tarafından mutlak bir zafer muştulanmıştı hükümdara.”

Üçüncü fiilimiz mutlanmak. “Mutluluk” anlamındaki mut sözcüğünden türetilmiş olan mutlanmak, “mutlu olmak, sevinmek” gibi anlamlara geliyor. Bu fiilin kullanımına yönelik bir örnek cümleye bakalım: “Bu gelişmeler hepimize umut ışığı vermişti, mutlanmıştık.” Mutlanmak, ettirgen bir şekilde mutlandırmak olarak da kullanılabiliyor. Hikmet Münir Ebcioğlu’ndan bir alıntı yapalım: “Seninle bir dakika mutlandırıyor beni.” Bu alıntının, 1975’te ilk kez Eurovision Şarkı Yarışması’na katılan ülkemizi temsilen Semiha Yankı’nın seslendirdiği “Seninle Bir Dakika” adlı parçanın ilk dizesi olduğunu da hatırlatalım.

Sırada öncelemek var. Önce sözcüğünden türetilen öncelemek fiili iki anlam barındırıyor. İlki, “bir şeyi ilk olarak yapmak, öne almak”. İkincisi ise “birinden övgüyle bahsederek onu göz önüne çıkarmak, lanse etmek”. Tuba Cebeci’den bir alıntı yaparak bu sözcüğün kullanımını pekiştirelim: “Bireylerin dili kullanma becerilerini geliştirmelerini esas alan dil eğitimi; okuma, dinleme, konuşma, yazma ve görsel okuma gibi öğrenme alanlarına yönelik gelişimi önceler.”

Beşinci fiilimiz olan özümsemek, “edinilen bilgiyi iyice sindirmek” anlamında. Bu fiilin eş anlamlısı özümlemek. Erendiz Atasü’den bir alıntıyla özümsemek eyleminin kullanımına bakalım: “Okuduğum mektupları özümseyip yüzeysel biçimde unutmam gerekiyordu.” Söz konusu fiil, özümsenmek ve özümsetmek olarak edilgen ve ettirgen yapılarda da karşımıza çıkabiliyor. Örnek olması açısından, özümsetmek ile ilgili bir cümle üzerinden ilerleyelim: “Kampa katılan herkese bütün bir müfredatı bir ayda özümsettiler.”

Altıncı fiilimiz olan öykünmek, “birine veya bir şeye benzemeye çalışmak, onu taklit etmek” gibi anlamlara işaret ediyor. Tarık Dursun’dan bir alıntı yaparak bu fiilin kullanımını örneklendirelim: “Ölçümüz ve ölçütümüz, varsa yoksa Batı. Batı’ya öykünüyoruz.”

Yedinci fiilimiz olan pineklemek, “uyuklamak, boşuna vakit harcamak veya bir yerde hiçbir şey yapmadan durmak” gibi anlamlar ihtiva ediyor. Ömer Seyfettin’den bir alıntı yaparak bu sözcüğün kullanımını görelim: “İki gün hemşehrilerinin kahvesinde pinekledi.”

Sekizinci fiilimiz olan savsaklamak, “yapılması gereken bir işi ertelemek, ihmal etmek” gibi anlamlar içeriyor. Adalet Ağaoğlu’ndan bir alıntı yaparak bu sözcüğün kullanımına bakalım: “Baban nüfus kâğıdını çıkartmayı savsaklamış.” Savsaklamak, edilgen bir yapıda savsaklanmak olarak da kullanılabiliyor. Bunu örneklendirelim: “Usta bir iki gün izne çıksın, işler savsaklanır, siparişler gecikirdi.”

Dokuzuncu fiilimiz olan tavsamak, “bir işin, durumun gücünü, hızını kaybetmesi, yavaşlaması” anlamında. Nâzım Hikmet’ten bir alıntı yaparak bu sözcüğün kullanımını somutlaştıralım: “Bütün galeyanı, bu taş gibi karşısında oturan, her an fırlayacak adam önünde tavsadı.” Nadiren de olsa tavsamak, ettirgen bir yapıda tavsatmak olarak karşımıza çıkabiliyor. Buna yönelik bir örnek cümleye bakalım: “İşletme müdürünün umursamaz tavrı, projeye olan inancımızı tavsatmış, bizi bir hayli demoralize etmişti.”

Onuncu fiilimiz yabancılamak. Yabancı sözcüğünden türetilmiş olan yabancılamak, “kendinden saymamak, yadırgamak” gibi anlamlara tekabül ediyor. Bu fiilin kullanımına yönelik bir örnek verelim: “Mahalleye ilk taşındıklarında akranlarını yabancılamış, bir süre onlardan uzak durmuştu.” İlave bir bilgi olarak yabancılaşmak ve yabancılaştırmak fiillerinin bilhassa yapı bakımından yabancılamak ile benzeştiklerini belirtmekte yarar var.

On birinci fiilimiz olan yeğlemek, “bir şeyi diğerlerine tercih edip ona öncelik vermek, onu üstün görmek” gibi anlamlara geliyor. Örnek bir cümle üzerinden bu sözcüğün kullanımına bakalım: “Evde tıkılıp kalmak yerine kırlarda, bahçelerde gezmeyi yeğlerim.” Yeğlemek, edilgen bir yapıda yeğlenmek olarak da kullanılabiliyor. Bunu örneklendirelim: “İki yatırım opsiyonu arasında maddi anlamda getirisi yüksek olan yeğlendi.”

Bu yazıdaki on ikinci ve son sözcüğümüz, yük sözcüğünden türetilmiş olan ve “bir işi kendine yük saymak, isteksiz davranmak ve üşenmek” gibi anlamlar barındıran yüksünmek. Haldun Taner’den bir alıntı yapalım: “Sait Faik’i Sait Faik yapan, bütün o yüksündüğü özellikleri idi. Aylaklığı idi, başıboşluğu idi.” Zaman zaman yüksünmek, edilgen bir şekilde yüksünülmek olarak da karşımıza çıkabiliyor. Bunu örneklendirelim: “Başta yüksünülen tüm bu getir götürler, bu yorucu bürokrasi, başarımızın asıl anahtarı oldu.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir