“Six Feet Under” Üzerine Bir İnceleme

Buda’ya göre yaşam, acı çekmektir. Bu kozmik gerçeği başarıyla irdelemesi bakımından Six Feet Under dizisini, insan türünün dünyevi dramını en saf hâliyle gözler önüne seren bir başyapıt olarak kabul etmek gerek. Dizinin günümüz Amerika’sında geçmesi, evrensel perspektifini hiç kısıtlamıyor. Zira, insan her yerde insan.

Dizide, karma yasasının, bireyler üzerindeki tezahürü öylesine çarpıcı bir şekilde gösteriliyor ki zihniniz ilginç olasılıklara hazırlanıp yepyeni bir mantık örgüsüne sahip oluyor. Bir karakterden nefret ederken bir de bakmışsınız ki ona sevgi besliyorsunuz. Ya da ahlaki olarak size ters düşen bir olguyu, mantıklı bir zemine oturtmaya başlamışsınız. Çoğu zaman, dizi karakterlerinin yaşadığı duygu hâllerini öylesine içselleştiriyorsunuz ki siz de senaryonun içinde ufak bir rol kapıyorsunuz. O büyülü anlarda yüreğinizde insan olmaya dair bir şeyler kıpır kıpır ediyor. Gerçekten yaşadığınızı hissediyorsunuz. Hayat; döngüsel ritmi, inişleri çıkışları, ironisi ve bilinmezliğiyle tam karşınızda.

Bu diziyi seyrederken gündelik hayatı olduğu hâliyle gözlemleyebiliyorsunuz. Karakterler, yaşam nehrinde oradan oraya sürüklenirken değer yargılarını sorguluyorlar. Maskeler gevşeyip suratlardan düşünce duygular daha net ifade buluyor, ilişkiler şeffaflaşıp olgunlaşıyor. Evrimin, yaşamın kaotik akıcılığıyla bütünleşip her düzeyde işlediğini özümsüyorsunuz. İkili ilişkilerin gizemli dinamiklerine tanık olup kendi yaşamlarınızda sümen altı ettiğiniz konularla yüzleşiyor; empatinin sınırlarını zorlayıp “Ben olsaydım ne yapardım?” diye kafa yoruyorsunuz. Dogmatik düzenin içinde yalpalayan karakterler bile bu akıştan öylesine etkileniyorlar ki büyük bir teslimiyetle yaşamın gerçek bir öğretmen olduğunu kabulleniyorlar. Bu kıymetli farkındalığın ekrandan taşıp yüreklerinize dokunmasıyla siz de huzur buluyorsunuz. Ölümün, aslında yaşamın en temel dinamiklerinden birisi olduğunu algılayıp bu mistik oyundan keyif almaya başlıyorsunuz. Geleneksel dini doktrinlerin yanı sıra özellikle Hint ve Uzak Doğu kökenli spiritüel öğretiler bu yüzden eşeleniyor. Dünya gezegeninden gelip geçen onca insan… Evrensel ruh, mütemadiyen fiziksel bedenlerde hayat buldukça acının altına gizlenmiş mutluluğun ve birliğin sesi duyulur hâle geliyor. İlüzyonun derinliklerinde gizlenen mutlak sevgi, kalp atımlarıyla dalga dalga sonsuzluğa yayılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir