Çeşitli iç ve dış uyaranların, insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenimleri duygu olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, güzel bir haber aldığımızda sevinç duyarız, mutlu oluruz; yüreğimiz kıpır kıpır olur. Beklenmedik bir olay veya durumla karşılaştığımızda ise şaşkınlık yaşarız; kalp atışımız, soluk alıp verişimiz hızlanır. Ya da bazen kendimizi çaresiz hissettiğimiz olur; nefesimiz daralır, boğulacak gibi oluruz. Birbiri ardına farklı yoğunluklarda cereyan eden bu içsel döngü; sevinç, şaşkınlık ve çaresizlik gibi birçok duygunun, zaman zaman bazı fiziksel tezahürlerle kendini gösterip yerini başka duygulara bıraktığının göstergesi. Peki, duyguların bu dinamik doğasının farkında olmak bize ne kazandırır?
İlk olarak, bu farkındalıkla beraber özellikle olumsuz duyguların etkilerinin geçici olduğunu kendimize hatırlatmış oluruz. İçinde bulunduğumuz duygusal akış hâli, esnek bir psikolojik zemin oluşturup bizi olumsuz duyguların esiri olmaktan kurtarır. Aynı zamanda, yaşamın da özünü oluşturan bu değişim ilkesi, benliğimizde tekrardan dengeyi tesis eden bir emniyet sibobuna dönüşür. Aslında, bu perspektiften bakıldığında neşe, sevinç ve huzur gibi olumlu duyguların da gelip geçici olduklarını fark ederiz ve bu anlayış bizi, mütemadiyen duyguların metamorfozunu gözlemleyen bir tanığa dönüştürür. Tanık konumunda olmanın esprisi, kendimizi değişen duygu durumlarıyla bütünüyle özdeşleştirmeyip yoğun duygulanımların neden olabileceği tahribattan bir nebze olsun kaçınmak. Her ne kadar kulağa tuhaf gelse de meditasyon benzeri pratiklerle bu nesnel yaklaşımı geliştirip duyguların geçişkenliğini daha iyi fark edebiliriz.
Öte yandan, duyguların yaşa bağlı olarak da değişkenlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Yani, hayatımızın farklı evrelerine farklı duygular hâkim olabilir. Mesela, çocukken kendimizi sıklıkla mutlu hissederken yetişkinlikte umutsuzluk, karamsarlık gibi olumsuz duygulara fazlaca maruz kalabiliriz. Bu farklılığın en önemli sebebi, zihinsel ve fiziksel gelişimimize paralel olarak yaşamı daha değişik algılamamız. Ayrıca, yaşımız ilerledikçe rollerimizin değiştiğini ve sorumluluklarımızın da arttığını göz önünde bulundurmalıyız.
Sözün özü, doğa tüm bileşenleriyle beraber daimî bir değişim hâlinde. Yaşamı ilginç kılan da bu dinamizm olsa gerek. Tarafsız bir üslupla bu gelip geçiciliği özümseyebilirsek doğal akışın bir parçası hâline geliriz ve yaşamın değişken temposuna ayak uydurmuş oluruz. Böylelikle, duygusal gelgitlerin yarattığı karmaşanın geçici olduğunu ve hissettiğimiz duyguların eninde sonunda bambaşka duygulara evrileceğini idrak ederiz.
* Bu blog yazısında kullanılan görsel Diana H’ye aittir.