Aşağıdaki yazı, “Satranç Oyuncuları (Shatranj Ke Khilari)” filmi üzerine bir inceleme olup filmin konusu ve filmdeki bazı sahneler ile ilgili detaylı bilgi ve yorum içermektedir. Eğer filmi izlemediyseniz, bu yazının seyir zevkinizi olumsuz anlamda etkileyebileceğini göz önünde bulundurunuz.
1977 yapımı olan, İngilizceye “The Chess Players” adıyla çevrilen, Satyajit Ray’ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı Satranç Oyuncuları filmi, Munshi Premchand’ın aynı adlı kısa hikâyesine dayanmaktadır. Filmde Sanjeev Kumar, Mirza Sajjad Ali’yi; Saeed Jaffrey, Mir Roshan Ali’yi; Amjad Khan, Awadh kralı Wajid Ali Şah’ı; Richard Attenborough ise General James Outram’ı canlandırmaktadır. Ayrıca Shabana Azmi, Mirza’nın karısı; David Abraham, Munshi ve Tom Alter, Yüzbaşı Weston rollerinde yer almaktadır. Filmin anlatıcısı Amitabh Bachcnan’dır. Burada, filmin yönetmeni Satyajit Ray’a ayrı bir parantez açmak gerekirse kendisi 20. yüzyılın en önemli yönetmenlerinden birisi olarak gösterilmektedir. Film çekmeye Fransız yönetmen Jean Renoir’le tanıştıktan ve İtalyan Yeni Gerçekçi Vittoria De Sica’nın yönettiği “Bisiklet Hırsızları”nı seyrettikten sonra karar veren Satyajit Ray, sinema alanında senaryo yazımından görüntü yönetmenliğine kadar pek çok görev üstlenmiş ve kariyeri boyunca toplamda 74 filmin yönetmenliğini yapmıştır. 1992 yılında Akademi Onur Ödülü’ne layık görülen ünlü yönetmen, aynı yıl Kalküta’da hayata gözlerini yummuştur.
Film, satranç tutkunu iki asilzadeyi merkez alarak 1857’de gerçekleşen Hindistan devriminin öncesindeki bazı siyasi ve toplumsal olaylara odaklanmaktadır. Wajid Ali Şah, Hindistan’ın son bağımsız krallıklarından olan Awadh’ın yöneticisidir. Kendisi, dinî geleneklere bağlılığının yanında dünyevi zevklere ve sanata da oldukça düşkündür. General Outram komutasındaki Doğu İngiliz Şirketi, zengin kaynaklara sahip olan Awadh krallığını işgal etmek üzere çeşitli planlar yapmaktadır. Krallığına yönelik tehditlerden kısmen haberdar olan Wajid Ali Şah ise bu arada sarayına kapanmış hâlde sanat ve müzikle uğraşmakta; zaman zaman da etrafındakilerle İngiliz tehdidinin boyutları ve olası bir işgale karşı alınabilecek tedbirleri değerlendirmektedir.
Filmin ana karakterlerinden olan iki asilzade, Mirza ve Mir, tüm bunlar yaşanırken krallığın içinde bulunduğu kritik siyasi durumu görmezden gelerek ve ailevi sorumluluklarını hiçe sayarak zamanlarını gece gündüz satranç oynayarak geçirmektedirler. Film boyunca ikili arasında sunulan diyaloglar, satranç oyunu etrafında, çeşitli tarihî ve psikolojik tahlilleri göz önüne sermektedir. Bunun yanında izleyiciye satrancın, Hindistan menşeli kadim bir strateji oyunu olduğu, zihinsel bir efor gerektirdiği ve bir bakıma gerçek hayattaki mücadeleleri temsil ettiği yönünde bir mesaj da verilmektedir. Bilhassa savaşlarda, birbirine karşı galip gelme azmindeki rakip komutanların, yaptıkları hamlelerle ordularını idare etmeleri, yüzyıllar boyunca satrançla özdeşleştirilen bir özellik olmuştur. Film başlar başlamaz, bir satranç tahtası ve belli başlı satranç taşları gösterilerek anlatıcı tarafından yapılan açıklama, Mirza ve Mir’in yavaş yavaş kadraja dâhil olup birbiri ardına hamlelerini sıralamalarıyla görsel bir nitelik kazanmıştır. Bu esnada anlatıcı şöyle der: “Mirza ve Mir aslında gerçekten savaşmıyorlar, oynuyorlar; zihnin atlarını sürmeyi tercih ediyorlar. Böylelikle, bu eski ve mükemmel oyunda var oluyorlar.” Film boyunca, farklı mekânlarda, buna benzer birçok sahnede karşı karşıya gelen ikili, yaptıkları hamlelerle hayata dair planlarını, beklentilerini ve hayal kırıklarını, bazen ayan beyan bazen de ima yoluyla sergileyeceklerdir. Uzun satranç partileriyle beraber dışa vurulan duygu ve düşünceler, gündelik hayatın keşmekeşliğinden ve monotonluğundan bunalan bu iki asilzadenin aymaz hâletiruhiyesini, içine hapsoldukları siyasi konjonktüre de atıfta bulunarak tüm çıplaklığıyla göz önüne sermektedir.
Filmdeki önemli detaylardan birisinin, General James Outram ve Yüzbaşı Weston arasında geçen konuşmalar olduğu söylenebilir. Bir süredir Hindistan’da yaşayan, Hint diline ve kültürüne aşina olan Yüzbaşı Weston, göreve yeni atanan General James Outram’la yumuşak bir üslupla konuşup ona özellikle Wajid Ali Şah ile ilgili bilgiler vermekte, Doğu ve Batı kültürleri arasındaki farklara dikkat çekmekte ve Awadh’ın işgal sürecinde nasıl bir strateji izlenmesi gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır. Sert bir mizaca sahip olan General Outram, Yüzbaşı Weston’ın itidalli hareket edilmesi yönündeki tavsiyelerine pek kulak asmamakta ve işgalin, İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda, karşı tarafa taviz verilmeden gerçekleştirilmesini istemektedir. Gelinen son noktada General Outram, Wajid Ali Şah tarafından kalkışılacak olası bir silahlı direnişe, şiddetle cevap verilmesini emreder. Yüzbaşı Weston ise söz konusu meselenin barışçıl yollardan halledilebilmesi için kralın annesinin iki taraf arasında ara bulucu olduğu bir formül geliştirir. Nitekim, annesinin ricasından sonra kral, herhangi bir direniş göstermeden tahtını bırakır. Filmde General Outram ve danışmanı arasında geçen başka bir diyalog, İngilizlerin Hindistan üzerindeki emellerini açıkça ortaya koymaktadır. Danışmanı General Outram’a, Wajid Ali Şah’ı kastederek, “ya teslim olmazsa” diye sorar. Generalin cevabı nettir: “Yine de işgal edeceğiz. Awadh’ın ele geçirilmesi kaçınılmazdır (fait accompli). Kraliçemizin burada beş milyon tebaası var.”
Filmde işlenen detayların, o dönemdeki Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki farkları göstermesi açısından önemli olduğu söylenebilir. Batı’nın önde gelen ülkeleri, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşanan aydınlanmanın etkisiyle bilim ve teknolojide hızla ilerleme kaydetmiş ve özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan hammadde ihtiyaçlarını gidermek için emperyalist bir tavır takınarak dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki aciz devletler ve halklar üzerinde hegemonya kurmuştur. Bu bakımdan, çeşitli tekstil ürünlerinin üretiminde kullanılan Hindistan menşeli kaliteli pamuk, İngiltere için fazlasıyla önem arz etmektedir. Akılcılığı benimseyen Batı karşısında, ruhanilik ve bilgeliğin merkezi olarak anılan Doğu, bilim ve teknolojide Batı’nın çok gerisinde kalıp sömürge hâline gelmekten kurtulamamıştır. Yüzbaşı Weston ve General James Outram’ın karşılıklı konuşmaları, Batı ve Doğu arasındaki zıtlıkları açıkça göz önüne sermektedir. Bunun en belirgin örneklerinden biri de filmde ara ara vurgulanan, denk olmayan güçler arasındaki mücadele temasıdır. Bir yanda, askerî anlamda, o dönemin şartlarına göre gelişmiş bir teknolojiye sahip toplu, tüfekli İngiliz ordusu; diğer yanda, hâlâ kılıç ve kalkan gibi ilkel silahları kullanan Hint savaşçıları… Bu dezavantaja rağmen, kısa bir süre sonra Hindistan halkı, kitleler hâlinde örgütlenip uzun yıllardır devam eden İngiliz hegemonyasını yıkmak için geniş çaplı bir bağımsızlık mücadelesine girişecektir. Nihayet, 15 Haziran 1947’de İngilizler, Hindistan’ı Pakistan’la beraber bağımsız bir ülke olarak tanıyacaklardır. Bu bakımdan, filmde iki taraf arasında yaşanan gerilimin, Hindistan’ın yakın siyasi tarihindeki panoramayı yansıtması açısından ayrı bir önemi vardır.
Filmin devamında, İngilizler diplomasi ve tehdit yoluyla emellerine ulaşarak Wajid Ali Şah’ı tahttan indirmeyi başarmışlardır. Zira, General Outram’la görüşen Awadh başbakanı, Wajid Ali Şah’a gelip kayıtsız şartsız teslim olmaktan başka çare olmadığını söylediğinde hüzünlü bir şekilde mazideki şanlı günlerden bahseden Wajid Ali Şah etrafındakilere, “Hükmetmeyen bir kral ne işe yarar?” diye sorar. Bu serzeniş, gücünü tamamıyla kaybetmek üzere olan bir hükümdarın çaresiz çırpınışlarının tezahürü olarak nitelendirebilir. Filmin finaline yaklaşılırken küçük bir çocuğun gözünden aktarılan kervan geçişi, sömürgecilik temasını başarıyla sergilemektedir. Awadh’ı teslim almaya giden İngiliz birliği, görevini tamamlayıp beraberinde birçok ganimetle karargâha dönerken atların ve öküzlerin çektiği arabalarda, Hindistan’a özgü zenginlikler bir nostalji havasında izleyiciye sunulmaktadır.
Filmde öne çıkan bir diğer tema, Awadh kralı Wajid Ali Şah’ın sanata yatkın kişiliği üzerinden işlenen, o döneme özgü Hint saray yaşantısıdır. Wajid Ali Şah, saray ahalisine kendi yazdığı şiirleri okumakta, müzik dinletilerine katılmakta ve çevresindekilerle felsefi sohbetler yapmaktadır. Görünen o ki köklü bir medeniyetin temsilcileri olan Hint hükümdarları, sanat ve felsefeyle son derece iç içedir. Dünya üzerindeki en eski yerleşim bölgelerinden birisi olan Hint yarımadası, özellikle jeopolitik konumu nedeniyle çağlar boyunca ticaret, göçler ve savaşlar yoluyla birçok uygarlığın etkisine maruz kalmıştır. Böylesine zengin bir etkileşim ortamında ırk, din, dil gibi kültürel motiflerde beliren olağan üstü çeşitlilik, zaten kendi içinde çok katmanlı bir yapı barındıran Hindistan’ı dünya çapında bir kozmopolit cazibe merkezi hâline getirmiştir. Baharat Yolu’nun Doğu’daki başlangıç noktası olan bu kadim topraklar, Veda ve Upanişad geleneğinin devamında Budizm’le doruğa çıkan ve ardından da İslam sentezine uğrayan birçok inanç sistemine ev sahipliği yapmıştır. Filmde, Hindistan’ın bu rengârenk dokusu, gerek oyuncuların kostümleri gerekse de dekor seçimleriyle seyircinin dikkatine sunulmaktadır. Pek tabii ki filmdeki bazı sahne ve diyaloglarda, toplumu oluşturan sınıflar arasında katı bir duvar ören, Hindistan’a özgü kast sisteminin, sosyal ilişkiler üzerindeki belirleyici rolüne ilişkin ayrıntılara da değinilmektedir. Yine bu bağlamda, özellikle dönemin soylu sınıfına özgü kadın-erkek ilişkilerine dair çeşitli ipuçları, Mirza ve Mir’in eşleriyle olan ilişkileri üzerinden esprili bir şekilde ele alınmaktadır.
Sonuç olarak, 1857’de başlayıp dalga dalga yayılan ve nihayet Mahatma Gandhi’nin siyasi ve ruhani önderliğinde bir devrime dönüşen Hindistan bağımsızlık mücadelesinin hemen öncesinde geçen Satranç Oyuncuları filmi, satranç oyununa müptela Mirza ve Mir karakterleri etrafında, İngiliz yayılmacılığına karşı Hindistan’da ayakta kalan son kalelerden birisi olan Awadh’ı müdafaa etmeye çalışan Wajid Ali Şah’ın hikâyesine odaklanmaktadır. Muhtemeldir ki yönetmen Satyajit Ray, Mir’in sudan bir sebep yüzünden âdeta bir histeri krizine tutulup tabancasıyla ateş ederek Mirza’yı kolundan yaraladığı unutulmaz final sahnesinde, ülkeleri işgal tehlikesiyle karşı karşıyayken satrancın büyülü dünyasına dalıp çevrelerinde gelişen olayları yadsıyan bu iki soylunun uyanışını göstermek istemiştir. Kim bilir, belki de İngilizlere karşı başlatılacak ulusal mücadelede Hindistan’ı muzaffer kılacak mücadelenin ruhu, böyle bir mizansene atfedilmiştir. Satyajit Ray’ın ilk Hintçe filmi olan 1977 yapımı “Satranç Oyuncuları”, 1978’te Berlin Uluslararası Film festivalinde Altın Ayı ödülü için aday gösterilmiş; aynı sene, Hindistan’ın en prestijli film etkinliklerinden birisi olan Filmfare Ödülleri’nin Kritik bölümünde en iyi film seçilmiştir. 1979’da yine Filmfare Ödülleri kapsamında en iyi film kategorisinde yarışan adaylardan birisi olmuş; en iyi yönetmen (Satyajit Ray) ve en iyi yardımcı oyuncu (Saeed Jaffrey) dallarında ödül almıştır.