Felsefi Bir Mesele Olarak Zaman: Bergson’da Süre Nosyonu

Henri-Louis Bergson, 19. ve 20. yüzyılın kavşağında yaşamış; fikirlerini, yaşadığı dönemin düşünsel rengi olan entelektüalizm ve bilimciliğe karşı geliştirmiş ve sezgiciliği metot olarak benimsemiş bir yaşam filozofudur. Bergson’un yaşam felsefesinin özünde, içsel dünyamızda doğrudan deneyimlediğimiz süre kavramı yer almaktadır. Bununla bağıntılı olarak çalışmalarında, içinde bir devinim barındıran yaşam akışını ön plana çıkaran Bergson, özgürlük ve özgür irade problemine, zaman üzerinden yanıt aramaya çalışır. Bilimsel araştırmalar ve bunun paralelinde bazı felsefi akımlar, dünyaya mekanik bir karakter atfederek niceliğe öncelik verirken Bergson, yaşamın niteliksel yönünü açığa çıkaran bir tutum sergiler. Ona göre, yaşamın özsel niteliği, hesaplamaları ve nesnelleştirmeleri önceler. Bu bağlamda Bergson, ilk elden tecrübe edilen süreyi felsefesinin merkezine alarak türetilmiş zamandan yola çıkan özgürlük meselesine radikal bir yaklaşım getirir.

Geleneksel tartışmada, belirlenimcilik (determinizm) ve iradenin özgürlüğü kutuplaşmasında konumlandırılan özgürlük sorununun temelinde uzay ile ilişkilendirdiğimiz zaman anlayışı yatar. Bu düşünceye göre zaman, uzayda yer kaplayan noktaların birbiri ardına gelmesi gibi ardışık şimdilerden oluşur. Doğası gereği iç içe geçmiş bilinç hâlleri, bu zaman tasvirinden hareketle uzaya yansıtılarak birbirinden kopuk homojen birimler hâlinde sıralanır ve dolayısıyla, geçmiş, şimdi ve gelecek bağımsız olarak yatay bir çizgide ilerler. Bu kapsamda Bergson, uzay analojisi ile kurulan zamanı nesnel ve ölçülebilir zaman olarak tanımlar.

Mevcut bilimsel paradigma ışığında, sosyal yaşantımızda ve eylemlerimizde nesnel zamana göre hareket edip onu merkez alırız. Zamanı, ölçülebilen bir nicelikmiş gibi ele alan bu anlayış, Bergson’a göre yaşamın içsel dinamiğini ve dolayısıyla gerçek doğasını kavramaktan uzaktır. Aslında zaman, yaşamın akışını olduğu gibi yansıtan ve deneyimimizde doğrudan verili olan uzay ile karışmamış saf süredir. Bu anlayış çerçevesinde süre, statik zamanın aksine, oluşun ve yaşamın yaratıcı gücünün dinamik zamanı olarak tanımlanabilir. Süreyi kavramsallaştıramayız çünkü o ancak sezgi ile bilinebilir. Bilinç hâlleri birbiriyle kaynaştığı için süre heterojendir de. Homojen zaman ile heterojen sürenin ayrımı Bergson’un niceliksel ve niteliksel çokluk teorisi içinde değerlendirildiğinde anlam kazanır. Nesneler niceliksel çokluğa aittir çünkü sayılabilirler. Niceliksel çokluk, homojen uzayda birbirinden farklı konumlanan ve böylelikle sayılabilir hâle gelen nesnelerden oluşmasına rağmen, niteliksel çoklukta birbirine nüfuz eden bilinç hâlleri, yani nicelenemeyen (ardışıklık ya da büyüklük-küçüklük atfedilemeyen) ruhsal durumlar bulunur.

Uzaydan türetilen homojen dizilimin aksine, her bir ruhsal durum bir diğerine geçiş yaparken kendi biricikliğini koruduğu için niteliksel çokluk heterojendir. Bir başka ifade ile bu çokluk, heterojen bir bütünlükte zamansallığı içinde barındırır. Sözü edilen zamansallık, ölçüme tabi tutulamayan ve kavramsallaştırılamayan saf süredir. Nesnel zaman anlayışında olduğu gibi sürede, geçmiş şimdiye etki ederek yok olmaz ya da şimdi geleceğin nedeni olup ortadan kaybolmaz. Her bir an geçmişi ve geleceği kucaklar. Sürenin zamansallığında, her bir şimdinin içinde, geçmiş ve gelecek birbiriyle bütünleşir. Bu minvalde Bergson, sürede nedensellik prensibinin işleyemeyeceğini belirterek özgürlük meselesine bakışında nesnel zamanı saf dışı bırakır. Bergson’a göre, geçmiş, şimdi ve gelecek arasında cereyan eden neden-sonuç ilişkisinin varacağı son nokta belirlenimciliktir. Oysa ki süreden doğan özgür edimimiz, homojen zaman anlayışının yarattığı nedensel ilişkilerin ötesindedir. Bergson’un süre nosyonu dâhilinde irdelediği özgürlük hakkındaki düşüncelerine Bergson Felsefesinde Özgürlük adlı yazımızda yer verilmektedir.

* Bu blog yazısında kullanılan görsel Ariel Pilotto’ya aittir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir