Kozmik Yasa

Felsefenin en kadim soru(n)larından birisi, seçimlerimizi ve eylemlerimizi özgür irademizle gerçekleştirip gerçekleştirmediğimiz. Bu yazımızda, 1917-2009 yılları arasında yaşamış Hint bilge Ramesh S. Balsekar’ın bu konudaki düşüncelerini aktarmak istiyoruz.

Ramana Maharshi ve Wei Wu Wei’nin öğretilerine yakınlık duyan Ramesh, gurusu Nisargadatta Maharaj’la tanıştıktan sonra Advaita Vedanta geleneğinin modern temsilcilerinden birisi hâline gelmiştir. Hayatı boyunca yirmiden fazla kitap yazmış ve vefatından kısa bir süre öncesine kadar evinde öğrencilerine ve sevenlerine yaptığı konuşmalarıyla öğretisini aktarmaya devam etmiştir.

Ramesh, her fırsatta özgür iradenin bir yanılsamadan ibaret olduğunu ifade etmiştir. Ona göre yaradılış bir kez başladıktan sonra hayat, kozmik yasaya göre şekillenmektedir. İnsan, kendi özgür iradesiyle hareket ettiğini düşünse de aslında daha derinde saf bilinç devrededir. Kişinin, kendisini düşünceleriyle, bedeniyle ve duygularıyla aşırı derecede özdeşleştirmesi saf bilinçten uzaklaşmasına neden olur. Bu mesafeyi ortadan kaldırabilmek için varlığın, olduğu hâliyle kabul edilmesi gerekmektedir.

Ramesh, Suçluluk ve Günah adlı kitabında suç ve günah kavramlarını bu bakış açısıyla irdelemekte, kişiyi ve toplumu hastalıklı hâle getiren bu mefhumların aslında büyük bir yanılgı olduğunu ifade etmektedir. Evrimsel süreçte bilinçli hâle gelen insan, zihin-beden organizması içinde yerleşik olarak her şartta kozmik yasanın bilinmez karmaşıklığına göre davranmaktadır. Her ne olması gerekiyorsa olacaktır. Bu devinim engellenemez. Dolayısıyla herhangi bir edimden dolayı suçluluk duymak ve günahkâr olarak hissetmek yersizdir.

Ramesh’in çizdiği rotada, kendimizin zannettiğimiz davranışlar, aslında bir sürü unsura bağlıdır ve o unsurlar üzerinde herhangi bir kontrolümüz bulunmamaktadır. Eğer ki tarafsız olarak araştırırsak yaşamlarımızı yönlendiren önemli kararlarımızın, genlerimiz ve yaşam tecrübelerimiz sonucu oluşan şartlanmalarımıza göre şekillendiğini fark edebiliriz.

Ramesh, gerçek mutluluğun herhangi bir eylem gerektirmediğini, kişinin saf bilinçle bağlantılı hâle geldiğinde kendiliğinden oluştuğunu söylemektedir. Pratikte bu, herhangi bir anda bir şey yapma yetisi olan hiçbir şey olmaması nedeniyle, olan her şeyin bir zihin-beden mekanizması vasıtasıyla, olması gerektiği zaman ve yerde kozmik yasaya göre olduğunun bütünüyle ve kayıtsız şartsız kabul edilmesinden geçer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir