TAT Nasıl Çalışıyor?

Basitliği ve etkinliğiyle enerji psikolojisi alanındaki en önemli tekniklerden birisi olarak kabul edilen Tapas Akupresür Tekniği (TAT), koşulsuz sevgiyle harmanlanan evrensel yaşam enerjisinin bizleri şifalandırabilmesi için sihirli bir kapı açıyor. Peki, bu muazzam dönüşüm basit bir pozla nasıl gerçekleşiyor? TAT’ın kurucusu Tapas Fleming’in bu konudaki çarpıcı saptamalarından hareketle olası senaryoları dikkatinize sunmak istiyoruz.

TAT pozunu yaparken avuç içimizle beynin görme merkezinin bulunduğu oksipital bölgeye ve işaret parmağımızla da dünyaya ilişkin farkındalığımızın konumlandığı üçüncü göze dokunuyoruz. Bu temas, başın ön ve arka tarafları arasında bir enerji akışı oluşturuyor. Bu güçlü akım, beynin belli başlı kontrol merkezlerini katederek olumlu değişiklikleri tetikliyor. Ayrıca TAT pozunu uygularken, beden odaklı dikkatimizi kalp odaklı bir dikkate dönüştürerek tanık durumuna geçiyoruz. Bu sayede, evrenle bağlantılı olan gerçek özümüzle iletişime geçerek travma ve rahatsızlıklara yönelik tarafsız bir bakış açısı elde etmiş oluyoruz.

Dünyaca ünlü hücresel mikrobiyoloji uzmanı Doktor Bruce Lipton’ın, hayata ilişkin algılarımızın biyolojimizi büyük ölçüde etkilediğine ilişkin çok önemli çalışmaları var. Doktor Lipton çalışmalarında genlerin hücresel boyutta çevresel faktörlere göre değiştiğinden bahsediyor. Ona göre, genel kanının aksine genetik olarak adlandırdığımız rahatsızlıklara aslında çevremizle olan ilişkimiz sebep oluyor. Doktor Lipton’ın çalışmalarını göz önüne aldığımızda TAT uygulamasının çevresel algımızın odağını korkudan sevgiye dönüştürdüğünü söylemek yanlış olmaz.

Öte yandan, travmalar hücresel bazda nesiller sonrasına taşınabilen izler bırakıyorlar. Tapas Fleming yaptığı bireysel çalışmalarda bu izlerle çok defalar karşılaştığını ifade ediyor ve örnek olarak suya girdiğinde diz hizasının üstündeki derinliğe gitmekten korkan bir kadını gösteriyor. İlginçtir ki bu kadının anne tarafındaki her bireyde bu korku mevcut. Beraberce çalıştıktan sonra Tapas, bu durumun kadının aile geçmişiyle ilgili ciddi bir travmadan kaynaklandığını fark ediyor ve buna yönelik çalışmalar yapıyor. Sonunda kadın, korkusunu yenmeyi başarıyor. Bu örnek, TAT’ın yarattığı enerji akışı sayesinde beyne yeni bilgi aktarımı sağlanarak eski ve hastalıklı izlerin temizlenebildiğini gösteriyor.

Alman bilim adamı Frizt Popp, biyofotonlar konusunda yaptığı çalışmalarda, yaşayan hücrelerin birbirleriyle ışık yoluyla haberleştiğini söylüyor. Bundan hareketle, beynin görsel alanının kullanılmasıyla tüm bedenin değişebileceğini varsayabiliriz. Hatta bu konuda yapılan çalışmalarda, sağlıklı hücrelerin hastalıklı hücrelerden daha farklı bir ışık yaydığı ispatlanmış. Çin Tıbbı açısından bakıldığında organlarımız, varlığımızın değişik yanlarıyla özdeş. Gözlerle ilişkilendirilen karaciğer, bedenin generali ve savunmadan sorumlu. Kalp, ruhun merkezi olarak kabul ediliyor. General, bir saldırı algıladığında ruh, kalpteki kalesine sığınıyor ve emniyet sağlanıncaya kadar orada saklanıyor. TAT yapılırken gözlerin enerjisi sayesinde karaciğere her şeyin yolunda olduğu mesajı iletiliyor ve ruh da bu mesaj doğrultusunda saklandığı kaleden dışarı çıkıp kalpteki özgürlüğün tadını çıkarıyor. Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak için Hücresel Hafızanın Şifalandırılması adlı yazıyı okuyabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir