Aşağıdaki yazı, “Bir Düğün Gecesi” romanı üzerine bir inceleme olup romanın konusu ve romandaki bazı karakterler ile ilgili detaylı bilgi ve yorum içermektedir. Eğer romanı okumadıysanız, bu yazının okuma zevkinizi olumsuz anlamda etkileyebileceğini göz önünde bulundurunuz.
Bir Düğün Gecesi, Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinin ikinci kitabı. Bu üçlemenin ilk kitabı Ölmeye Yatmak ve üçüncü kitabı Hayır. 1979’da yayımlanan roman, 12 Mart Muhtırası’nın (1971) akabinde, bir Ankara gecesinde, ana karakterlerin psikolojik durumlarının iç monologlarla betimlendiği geleneksel bir düğün törenini merkez alıyor. Yazar; askerler, politikacılar ve iş insanları arasındaki çıkar temelli ilişkileri, solcu gençlerin duyarsız tutumlarını ve topluluklarından dışlanan aydınların iç açmazlarını eleştirerek 1970’li yılların çalkantılı atmosferine ışık tutuyor.
Bir Düğün Gecesi, askerî darbe döneminden 1980’lere geçiş romanı olarak kabul edilebilir. O dönemki Türkiye’nin siyasi ve toplumsal panoraması, farklı sosyal çevrelerden insanların buluştuğu bir düğün etrafında betimleniyor. Örneğin, Tuncer’in Ömer’e olan hislerinde eşitsizlik, modern kast sistemi, kapitalizm ve burjuvazi hakkında özgün bir eleştiri görüyoruz. Tuncer, Ömer gibi aydınları, hayatta kalabilmek için sürekli mücadele etmek zorunda kalan yoksulların gerçek koşullarını anlamamakla suçluyor.
Romanda, üzerinde dikkatle durulması gereken önemli noktalar var. Öncelikle yazar, salt sağ-sol düşmanlığı, devlet baskısı, işkence gibi unsurlara odaklanmayı tercih eden birçok çağdaşından farklı bir noktada durarak bireyciliği, bilimi ve sanatı reddeden radikal sol görüşe meydan okumayı tercih ediyor. Bu eleştiri, solun gidişatına ilişkin ciddi soruları da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, yazarın öz değerlendirmeye yönelik bir alan oluşturmak adına her ana karakter için içsel çatışmalar yaratarak insancıl bir yolu teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, yazar her fırsatta insan bilincinin derinliğini hatırlatıyor gibi. Okur, karakterlerin sürekli değişen ruh hâlleriyle zihnin dolambaçlı koridorlarında dolaşmaya davet ediliyor. Özellikle iç monologlar, insanın toplumun bir parçası olabilmek için katı maskeler taktığının tasviri niteliğinde. Bu motif, romandaki tüm ana karakterlerde gözlemlenebiliyor. Ait olduğu sosyal gruptan koptuktan sonra bir dönüşüm yaşayan ve zamanla nihilizmi benimseyen Tezel’in, bu romanda sosyolojik bir karakter olarak işlendiğini görebiliyoruz.
Neticede, Adalet Ağaoğlu tarafından kaleme alınan Bir Düğün Gecesi’nin Türk edebiyatında devrim niteliğinde bir roman olduğunu söyleyebiliriz. Kitaptaki sola yönelik eleştiriler, Türkiye’deki sol hareketi değerlendirmede yeni bir paradigma oluşturuyor ve ayrıca yazarın sosyolojik bir varlık olma perspektifinden insan zihninin sırlarını ortaya çıkarmaya çalışması, insan olmayı önceleyen bir özgürleşme olanağı yaratıyor.
* Bu blog yazısında kullanılan görsel Bruno Figueiredo’ya aittir.