19. yüzyılın başından itibaren, özellikle Sanayi Devrimi ile fitili ateşlenen bilimsel ve teknolojik gelişme, tüm insanlık için yepyeni ufukların açılmasına olanak sağladı. Günbegün hızlanarak devam eden bu değişim ve gelişim, kuşkusuz beraberinde rahatlık ve konfor getirdi. Günümüzde sahip olduğumuz teknolojik olanaklar sayesinde yaşam standardımız hayli yükseldi. Yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelen teknolojik gereçlerin yardımıyla gündelik işlerimizi kolaylıkla görüp zamandan tasarruf edebiliyoruz. Ayrıca, teknolojinin nimetlerinden birisi olarak kabul edilen internetin yaygınlaşmasıyla dijital dünyaya açılıp hemen her konuda araştırma yapabiliyor ve özellikle sosyal medya aracılığıyla başkalarıyla iletişime geçip etkileşimde bulunabiliyoruz. Lakin, madalyonun bir de öbür yüzü var. Teknolojik gelişim ve aşırı nüfus artışı paralelinde gezegenimiz de değişiyor. Son yıllarda gündeme gelen küresel ısınma tehdidi, birçoğumuzu tedirgin edip bu konuda düşünmeye ve hatta eyleme geçmeye sevk ediyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse uzmanların, küresel ısınmanın olası sonuçları üzerine yaptıkları değerlendirmeler pek de iç açıcı değil. Aslında, bunu öngörmek için uzman olmaya da gerek yok. İnternette basit bir araştırma yaparak bile konunun ne kadar ehemmiyet arz ettiğini ve ivedilikle harekete geçilmesi gerektiğini rahatlıkla kavrayabiliriz. Başta küresel ısınma olmak üzere, hava kirliliği, ormanların tahrip edilmesi, doğal kaynakların pervasızca tüketilmesi, bazı hayvan türlerinin neslinin tükenme tehlike altında olması; ezcümle, dünyanın ekolojik dengesinin giderek bozulması, bizleri yakın gelecekte gerçekleşmesi muhtemel, yaşama ciddi anlamda ket vurabilecek çok çeşitli ekolojik felaketlere karşı savunmasız bırakıyor. Birçok hükûmet, sivil toplum kuruluşu, dernek ve birey kendi ölçeklerinde çalışmalar yaparak bu konuyla ilgili farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Bu faaliyetlerin gerçekten de bireylerde ve toplumlarda esaslı bir ekolojik farkındalık yaratmaya yeterli olup olmadığını zamanla göreceğiz.
Şüphesiz ki bu süreçte hepimize çok iş düşüyor çünkü toplumun bilinçlenmesi, bireyin bilinçlenmesiyle mümkün. Her birimiz, kendi çapımızda bazı pratikleri hayata geçirerek sözünü ettiğimiz kolektif bilinç dönüşüme katkı sağlayabiliriz. Çöplerimizi geri dönüşüme uygun bir şekilde tasnif etmek, elektrik ve su tüketiminde aşırı sarfiyattan kaçınmak, doğayı ve vahşi hayatı olabildiğince korumaya gayret etmek gibi sıradan sayılabilecek davranışlar bile ekolojik farkındalık kazanmaya giden yolda, inisiyatifi ele aldığımızı gösterir ve böylelikle dâhil olduğumuz sosyal çevrelerde örnek teşkil etmemizi sağlar.
Unutmayalım, yaşamın muazzam bir çeşitlilik sergilediği bu dünya bizim yuvamız. Ona saygı duyup özen göstermek boynumuzun borcu. Bunu layıkıyla yapmanın yolu da ekolojik dengenin hassasiyetle gözetilmesinden geçiyor. İnsan yaşamı için elzem olan, gezegenimizdeki doğal kaynakların sürdürülebilirliği bağlamında tehlike çanlarının çaldığı bu günlerde, bir an evvel harekete geçmezsek hem kendimizin hem de bizden sonraki nesillerin geleceğini tehlikeye atmış oluruz.
* Bu blog yazısında kullanılan görsel Eric Masur’a aittir.