1913-1988 yılları arasında yaşamış, dil biliminde pragmatik alanına önemli katkılarda bulunan İngiliz dil felsefecisi H. Paul Grice, 1957’de yayımlanan Anlam adlı ünlü makalesinde, anlamı iki açıdan ele almıştır. Bunlar, doğal anlam (gösterge anlamı) ve doğal olmayan anlamdır (iletişimsel anlam). Unutulmamalıdır ki bu makalede Grice’ın niyeti, dilin pragmatik yönüne ışık tutmak için doğal olmayan anlamı açıklamaktır. Sözü edilen ayrıma aşağıda yer verilmektedir.
1. Doğal anlam, kavramlar arasındaki doğal anlamsal ilişkiyi ifade eder.
Örnek 1: Kara bulutlar yağmur anlamına gelir.
Bu örnekte, kara bulutlar ve yağmur arasında doğal bir ilişki vardır. Anlamın oluşmasında, konuşmacının niyeti ve uzlaşımlar önemsizdir. Bunu, bir sebep-sonuç ilişkisi gibi de düşünebiliriz.
2. Doğal olmayan anlam, geleneksel anlamı veya konuşmacının kastettiği anlamı ifade eder. Geleneksel anlam, bir ifadenin, üzerinde mutabakata varılmış olan standart anlamıdır. Konuşmacının kastettiği anlam ise konuşmacının bir ifadeyi hangi bağlamda kullandığıyla ilgilidir.
Örnek 2: Kapının üstündeki kırmızı ışık, odanın müsait olmadığını gösteriyor.
Bu örnekte, kırmızı ışığın anlamı, çeşitli durumlarda farklılık gösterebilecek bir uzlaşıma bağlıdır. Mesela, başka bir bağlamda, kapının üstündeki kırmızı ışık, odanın müsait olabileceğini de gösterebilir.
Grice, anlamın aslında konuşmacının bir ifade ile iletmek istediği şey olduğunu öne süren yönelimsel anlam teorisinin en önemli savunucularından biridir. Bu bakımdan, konuşmacı tarafından kastedilen, doğrudan ifade edilenin ötesine geçebilir.
Örnek 3: Önümüzdeki hafta Ankara’da olacağım.
Bu örnekte, konuşmacının iletişimsel niyeti, kullandığı ifadenin anlamını gerçek anlamından bağımsız olarak tanımlar. Belirli bir bağlamda bu ifade, “Ankara’ya geldiğimde seninle görüşmek istiyorum.” anlamına da gelebilir. Dolayısıyla, Grice’a göre, doğrudan ifade edilen şey, yalnızca konuşmacının ima ettiği bağlamda anlamlıdır.
* Bu blog yazısında kullanılan görsel Volodymyr Hryshchenko’ya aittir.