Tibet’in Mucizeleri

Bu yazımızda, “Tibet nerede?” sorusunu cevaplayarak Tibet ile ilgili bazı ilginç bilgileri sizlerle paylaşacağız. Orta Asya’nın merkezinde yer alan Tibet, dünyanın en yüksek dağları ile çevrili bir şekilde deniz seviyesinden yaklaşık altı bin metre yüksektedir. Coğrafi anlamda gezegenimizin taç çakrasına tekabül eden Tibet’te 1950 yılındaki Çin işgalinden önce altı binden fazla manastır, altı yüz binden fazla rahip ve dört bin lama bulunmaktaydı. Erkek nüfusunun dörtte biri kadim metinlerin korunduğu kütüphaneleri barındıran ve gonga olarak adlandırılan ruhsal üniversitelerde eğitim görüyordu.

Böylesine yoğun bir ruhani dokuya sahip olan Tibet, 19. yüzyılın sonlarına kadar çetin coğrafyası yüzünden dünyanın geri kalanından yalıtılmış durumdaydı. 1894 yılında Baird T. Spalding’in başını çektiği bir grup bilim insanı, Tibet’e bir gezi düzenlemişti. Bu gezinin amacı, Tibet’in gizemlerini araştırmaktı. Zorlu bir yolculuğun ardından Tibet’e ulaşıp orada vakit geçiren araştırmacılar şaşırtıcı olaylara tanık olmuşlardı. Spalding ve arkadaşları ölümün yenildiği mucizelerden, düşüncenin iletilmesine ve telepatiye, levitasyona, havada uçmaya, ateşin ve suyun üzerinde yürümeye kadar birçok ilginç olaya tanık olmuşlardı. Doğruluğu kanıtlanmayan hiçbir şeye inanmayan bu bilimciler için tanık oldukları bu olaylar kesinlikle çok sıra dışıydı. Spalding, “Yola çıkarken tümüyle kuşkuluyduk. Geriye dönerken ise tümüyle ikna olmuş ve değişime uğramıştık.” diye yazar. Spalding’in keşifleri arasında, yüz yaşını aşmış insanlar vardı. Spalding, bu insanlardan bazılarının beş yüz yaşın üzerinde olduğunu iddia etmiş ve bunu kanıtlamak için bazı kayıtlar göstermiştir.

Tibet’i ilk ziyaret eden Batılılardan birisi de Fransız Budist akademisyen Alexandra David-Neel idi. Kendisi, 1912-1924 yılları arasında Tibet’te yaşamıştır. David-Neel, pek çok Tibet ayinini öğrenmiş bir ustaydı ve bunu zaman zaman insanlara göstermişti. Örneğin, karlarla kaplı bir dağ zirvesinde çırılçıplak, buz gibi suya batırılmış battaniyelere sarınarak oturmuş, ardından battaniyedeki suyun buharlaşarak battaniyenin tümüyle kurumasını sağlamıştı. Bu beceriyi, tumo solunumu olarak adlandırılan bir solunum yönteminde ustalaşarak gerçekleştirmişti.

Peki, Tibetli insanlar tüm bunları nasıl yapabiliyorlardı? Onlar, bedenlerini mükemmelleştirmeyi öğrenmişlerdi. Bedeni mükemmelleştirmekten kasıt, bedeni oluşturan biyokimyasal elementler üzerinde ustalaşıp onları istedikleri gibi çözündürüp yeniden yaratma yeteneğidir. Bu sayede, et ve kemikten meydana gelen beden, kendi sınırlarının ötesine taşarak tıpkı bir tür sis ya da rüya bedene dönüştürülüyor; böylelikle alışılmadık fiziksel özellikler ve yüksek farkındalıklar tecrübe edilebiliyordu.

*Tibet’in Mucizeleri adlı blog yazısında Peter Kelder’ın Tibet’in Gençlik Pınarı (ikinci kitap) adlı kitabından faydalanılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir